İçeriğe geç

Bütün Kara Parçalarında, Afrika Dahil

Africa

Selam :))

Okuduğum kitaplar ile birlikte üzerine yazasım gelen konulardan ikincisindeyim bu hafta. Tema: Afrika. Niye? Çünkü Aytaç koskoca bir kıtanın tarihi, kültürü vs hakkında pek bir şey bilmediğini farketti bu aralar. Hala bilmiyorum ama bilmediğini bilmek ilk adım . Bir kitap okudum gözlerimi açtı, üstüne de Münih’te Gana’dan gelen biriyle ilginç bir diyalog yaşadım, dedim hadi bu haftanın konusu Afrika. Başlıyorum.

Erasmus’ta Afrika Müziği

Önce bir Erasmus anısı. Sofar isimli ev konseri düzenleyen bir organizasyon var. Hollanda’dayken bir Sofar etkinliğine katıldığımda Native Young isimli Güney Afrika’dan gelmiş grubu ilk defa dinledim. Bir evin arka bahçesindeydik ve en önde oturuyordum. Hollanda’da CD okuyucusu olan bir bilgisayarım bile yoktu ama müzikleri o kadar hoşuma gitmişti ki hemen CD’lerini almıştım. Üstüne bir de konserden sonra yanlarına gidip çaldıkları parçaların akorlarını istemiştim. Adamın çok hoşuna gitmiş, bana mailini vermişti. Mailleştik ve hala akorları bende. Size onlardan üç parça bırakıyorum. Dinlerseniz yazıya da ambians olur dedim.

Ofis Mangalı

Ofiste mangal yaptık geçen hafta. Sonlarına doğru bütün bina boşalmış, bir tek biz balkonda oturmaya devam ediyorduk. O sırada ofisi temizlemeye gelen çalışan da işini bitirince patron onu da masaya davet etti. Adamı bir 10 dakika boyunca sadece bizim şirkettekilerin anlayabileceği muhabbetlere maruz bıraktıktan sonra ona döndük, o da bize hikayesini anlattı. Abimiz meğersem 5 çocuk babasıymış. Almanya’da günde iki mesai yapıp Gana’da çocuklarını üniversitede okutuyormuş. Vize vs sebebiyle bir noktada geri yollamışlar, uğraşmış geri gelmiş.

Sonra konuşma ilginçleşti. Önce çocukların gelecek mi buraya diye sorduk. “Yok gelmesinler buraya” dedi. Şaşırıp niye diye sorduğumuzda da gülerek “Burada çocuğuna bağıramıyorsun, kızamıyorsun. Çocuğuma bağıramadığım yere niye getireyim çocuğumu.” dedi. Söyleyiş tarzı ve gülerek söylemesi ile başta güldüm ama bir yanım biraz da tedirgin oldu, acaba bu “bağırmak” nereye kadar gidiyor diye düşünerek. Çocuklarını geçindirmek için başka bir ülkede uykusu dışındaki neredeyse her saati çalışan bir baba, çocuğumu dövemediğim yere getirmem mi diyor aslında acaba diye. Tabii ki kurcalayabileceğim bir durum değildi. Arada ki birden fazla dil bariyeri ve kültür farklılıkları içinde bazen insanları tamamen anlamak kolay olmuyor. Böyle geçici bir muhabbette de aşırı düşünmeye gerek de yok dedim ve hikayenin en iyi niyetli halini hayal etmeyi seçtim.

Ganalı Kobla, Türk Kobla

Konu başka ilginç bir yere geldi. “Bana Gana’da ‘Kobla’ derler” dedi. Kobla salı günü demekmiş. Kardeşinin de adı pazartesi mi diye sorduk şaka ile karışık, evet dedi. Meğersem Gana’da çocuklara en azından bir isim doğduğu güne göre verilirmiş. Üstüne üstlük her günün de burçlar gibi anlamı varmış. Salı insanları cesurlarmış mesela. (“Tuesday people” dedi gerçekten.) O söylerken hemen yazdım:

Pazartesiler zor insanlarmış. Salılar istedikleri için savaşan insanlarmış. Çarşambalar gönülden veren insanlarmış. Perşembeler çılgınmış. Cumalar da savaşçıymış, salıdan farklıymış ama anlatmadı. Cumartesiler sakin ve rahat insanlarmış. Pazarlar ise şanslılarmış.

Burçları pek takmam ama bu hoşuma gitti. Hemen dedim “Ben de salı günü doğdum. Ben de mi Kobla’yım?” kocaman gülerek “Sen de Kobla’sın tabii” dedi, biraları tokuşturduk. İş arkadaşlarım önce hangi gün doğdumu bilmeme şaşırdılar ama sonra hepsi takvimlerini açıp ne doğduklarını öğrenmeye çalıştılar. Kobla’ymışım da haberim yokmuş. Ofisteki tek Kobla da değilmişim hem de.

Böyle bir diyalog 😁 Bu arada aklıma geldi, Robinson Crusoe’daki bir karakterin adı da Cuma değil miydi?

Bu Maili Yazdıran Kitap

Açıkçası hala Afrika diyince gözümün önünde kabileler falan canlanıyor. Çünkü Osmanlı tarihinde ucundan adı geçen biriki kuzey bölgesi haricinde koskoca kıta hakkında pek bir şey öğrenmedim ki. Lisedeki İngilizce dersinde Afrika’da geçen “Things Fall Apart” isimli bir kitap okutmuşlardı ama o da hala kabile hayatında geçiyordu. Bir bahis belki Nelson Mandela’dan geçmiştir. Bir de Cemal Süreya’nın Üvercinka‘sında, her bentin sonunda “Bütün kara parçalarında, Afrika dahil”…

Born a Crime: Stories from a South African Childhood : Noah, Trevor:  Amazon.de: Bücher

Trevor Noah’nın “Born a Crime” adlı kitabını okudum bu yaz. Daha doğrusu sesli kitap olarak dinledim. Trevor Noah’yı Netflix’teki iki stand-up gösterisinden biliyordum. Güney Afrikalı, beni bolca güldüren bir komedyen. Kitabında Güney Afrika’daki yazsa roman olurmuş dedirten çocukluğunu yazmış ve gerçekten okuduğum en iyi kitaplardan biri olmuş. Doğduğunda ülkede ırkçılık sosyal ve yasal açılardan hat safhada. Farklı renklerden insanların evlenmesi yasak. Trevor’ın annesi Afrikalı, siyahi, babası ise İsviçreli, beyaz. Zaten burada “born a crime” olarak başlayan kitapta çocuğuna, yaşadıkları her şeyin ortasında verebileceği en iyi hayatı verebilmek için uğraşan bir anne ve gözünü açtığı andan itibaren hayatının farklı aşamalarında, farklı yönlerden gelen ırkçılık içinde büyümeye çalışan bir çocuk var.

Ama kitabın ana fikri sadece “etrafımız çok kötüydü, bakın ne kadar kötüydü her şey” değil. Kitap sadece ırkçılığa yaslanıp tamamen ona odaklanmıyor, hikayeler kendi ayakları üstünde de duruyor. Bu iki karakteri hangi ülkeye koyarsanız koyun film olur yani. Öyle hikayeler var ve o kadar güzel anlatılıyor ki… Hem sadece böyle bir ortamda yaşanabilecek deneyimlerini paylaşıyor, hem de insan nerede büyürse büyüsün, her büyüyen insanın yaşayacağı benzer dertleri, geçirdiği benzer deneyimleri de önünüze, çok farklı bir ülkede sunuyor. Bu beni daha da hikayeye bağladı. Hikayeler sırasında da hakkında istemsizce bir sürü şey öğrendiğiniz Güney Afrika kültürü ve tarihi beni kitap hakkında bir yazı yazmaya iten son nokta oldu.

Kısacası, tarihin direksiyonu farklı bir yöne kırdığı, dünyanın başka bir köşesinde büyümek nasıl oluyormuş dinlemek isterseniz, bambaşka bir hayattan bir komedyen size çılgın ama gerçek hikayelerini komik komik anlatıyor. Alın okuyun. Hatta dinleyin, yazar kendi seslendirdiği için, kendi anneannesinin taklidini yapması ya da arada farklı Afrika dillerinde konuşması başka bir sesli kitapta bulamayacağınız bir deneyim.

Güzel Haftalar!
Sürç-i klavye ettiysem affola
14.09.2021