Selamm :)),
2022 hedeflerimin arasında en yüksek sıralarda spor ve vücut hedeflerim var. O yüzden bu ara bolca bedensel konular hakkında düşünüyorum. Uyku düzeni, enerji seviyeleri, yemekler, kafein tüketimi. Bunlara teğet iki hikaye çıktı anlatmaya değer bulduğum. Bir kısa, bir de uzun hikayem var bu hafta.
Sıfırıncı Kural 0
Ben spor yapmayı hep sevdim ama geçen seneye kadar arada bir sinirimi bozan bir derdim vardı. Bazen bir anda öyle bir yoruluyordum ki hafiften gözlerim kararmaya başlıyor, beynim çalışmıyor, biraz başım dönüyor ve kolumu kaldırmak bile zor gelmeye başlıyordu. Antreman sonunda yorulmak gibi de değildi bu, bazen önceki gün yaptığımın yarısına gelmeden bile oluyordu. Hep boşverdim tabi ki, çok da sık olmuyordu. Olduğunda da sporu bırakıp biraz dinlenince geçiyordu. Ama zamanla aç spor yapıyorum da şekerim mi düşüyor, tansiyonum mu düşüyor, dolaşım sıkıntım mı var acaba gibi şeyler de düşünmeye başlamıştım.
Spor salonundaki antrenörle online konuşurken bahsettim, arada böyle ben error veriyorum sebepsiz yere diye. Denge sorunu da olabilir, nefes de olabilir, bir iki egzersiz vereyim dene dedi. Daha açıklamayı bitirmeden, en son böyle olduğumda yaptığım hareketi düşündüm ve beynimde bir ışık yandı. Ben ne zaman nefes alıyorum ki o hareketleri yaparken? Kamera karşısında hemen bir iki burpee (şınav çekip kalkıp zıplamak) yaptım ve hareket sırasında nefesimi tuttuğumu farkettim. Sonra frizbi oynarken bunun olduğu anları hayal ettim. Dişlerimi sıkıp bütün hızımla koştuğum sayılardan sonra oluyordu. Düşündüm, evet o sırada da nefesimi tutuyordum. Mekik gibi hareketlerde çok doğal nerede nefes alacağın; kalkarken ver, yatarken al gibi. Ama her harekette değil, hatta bazı hareketlerde nefes tutmak daha kolaylaştırıyor hareketi. Ben de meğersem sık sık tutuyormuşum.
Bunu farkettiğimden beri bir kere bile olmadı bu olay. “Hedefe fazla odaklanınca nefes almayı bile unutabiliyor insan demek ki” diye hem bedensel hem de mecazi bir ders çıkardım. Artık ne spor yaparsam yapayım Sıfırıncı Kural: Nefes almayı unutma, gerekiyorsa planla!

Ameliyatlar
İstanbul’dayken bir akşam ablamla The Good Doctor izliyorduk ve hastayı ameliyata götürdükleri dramatik bir sahnede gereksiz bir miktarda empati kurarken buldum karakterle. İçimden bir ameliyata girmeden önceki anın aslında ne kadar garip olduğunu düşünüyordum, birinin beni benzer bir odaya doğru götürdüğü seferleri hayal ederek. Tam ağzımı açacaktım, bir şey farkettim. Bildiğim kadarıyla ablam hiç ameliyat olmamıştı (çok şükür tabi ki). Emin olmak için tekrar sordum, gerçekten olmamış. Bir anda bir kendi vukuatlarımı saydım. Ben beş kere ameliyat olmuştum o ana kadar.
Ben de bu hafta biraz bunlardan bahsetmek istedim, çünkü durumun içinde olunca “Hee evet dizimde parmak kadar çiviler vardı, sonra matkapla söktüler” normal hayatın parçası gibi geliyor ama hiç de değil aslında
. Ayrıca insanların yara izleri benim hep ilgimi çeker, sorarım hikayesini. Belki size de sormuşumdur. Doğal ve hayat tarafından seçilmiş dövmeler gibi bakıyorum onlara. Tabi ki yaralanmayı romantize etmeye çalışmıyorum, çok üzücü hikayeler de çıkabiliyor. Benimki düz duvara tırmanan, yaralı bereli büyümüş bir çocukluk sonrası olaya pozitif yönden yaklaşmak. Şu ana kadarki hikayelerim hepsinin gülerek anlatabileceğim şeyler olması da tabi şükür edilesi bir durum.
İlk ameliyatımı pek hatırlamıyorum aslında. Çocuktum, bademciklerimi aldılar. Bademciklerin ne olduğunu bile anlamadığım için pek sorun etmedim öncesinde. Boğazım ağrıyordu bolca onu hatırlıyorum. Onun da tavsiye edilen tedavisi: dondurma! Ameliyat sonrası boğaza soğuk iyi geldiği için, boğazına da buz koyamadıkları için, reçeteme dondurma yazmışlardı. Kulağa çizgi filmden çıkma bir mantık gibi geliyor ama ben Magnum’un ufak dondurmalarını gördükçe hala aklıma ilk gelen şey ameliyat oluyor.

İkincisi ve üçüncüsü diz ameliyatlarım asıl mevzu. Lisedeyim. Beden dersindeki oldukça gereksiz bir trambolin kazası üzerine öyle bir sakatlık çıkardım ki doktor eğer bir gün aynı şey diğer dizime de olursa beni tıp kitabına koyacağını söyledi. Bir ameliyatla 3 çivi taktılar, diğeriyle çıkardılar.
Geriye bakınca ben nasıl paniklemedim bilmiyorum. Ergenliğin zirvesindeki bir yaşta kolayca “iyileşir nasıl olsa” diye varsaydığım bir dönemdi. Benim yaşamam gereken paniği annemler bana çaktırmadan yaşıyordu herhalde o sırada, “çocuğumuz yürüyebilecek mi” diye. Ben hiç “acaba” demedim, hep “ne zaman” dedim. Ameliyata kadar da zaten dizimi oynatamadığım için ameliyattan da korkmamıştım çok fazla, sanki sadece dikiş atacaklar geçecekmiş gibi bir tavırdaydım. Ya da ne lazımsa yapın da düzeltiverin şunu işte der gibi. Çivi gerekeceğini öğrenince bile aklımın bir yanı “Aa çok ilginç” diye düşünüyordu. Çok da haksız değildim dikiş konusunda. Atıldı…15 tane.
Hiç de korkmuyor değilim tabi bu arada. Dizide görüp aklıma geri gelen o ameliyathaneye giderkenki süreç, hakkında kelime bulması zor bir süreç. Öncelikle kalınan odanan ameliyathaneye olan yol sonsuza kadar sürüyor. Beni bir yerlere götürüyorlar. Bir noktada varacağım, bir noktada da anestezi başlayacak, ama ikisinin de ne zaman olacağı hakkında bir fikrim yok. Yolda da bayıltabiliyorlar, ameliyathanede de. Umarım her şey yolunda gider ve umarım hiç bir şey hissetmem diye düşünüyorum bütün yol. Zaten resmen panikle diye yapmışlar o kısmı. Git gide daha soğuk koridorlara giriyorsun durağına varana kadar. Bayılmadan önceki hatırladığım son şey örtünün altına üşümeyeyim diye sıcak hava üfleyen hortum gibi bir şey yerleştirmeleriydi. O noktada titriyordum üstümdeki hastane kıyafeti aşırı ince olduğu için. En azından sıcak hava gelince bayılmadan bir oh demiştim. Bir de doktor dizisi seviyorsanız, o nefes alıp 10’dan geriye say olayı gerçekten var ama hangi ameliyatta vardı, hangisinde yoktu tam hatırlamıyorum. Niye acaba (!).
Akşamı da anestezisi, ağrı kesicisi derken bir de saçma sapan rüyalar görmüştüm. İlk rüyamda kolumu koparmaya çalışıyordum, diğerinde ise yüzünü değiştirebilen bir yaratık o sıralar hoşlandığım kızın yüzünü giyip beni kovalıyordu. Neyse ki her şey böyle üzerine gülerek bahsedebileceğim bir şekilde sonuçlandı. Doktorum geldi, röntgenimi ışığa tutup “Ah ne güzel yapmışım, çok güzel olmuş” dedi benim çivili kemiklerime bakarak gururla. 3 çivi, 15 dikiş, 6 ay yürüme ve dizimi bükme yasağı, 1 yıl koşma yasağı sonrası tekrar doktorumun sözleriyle “Tamam artık karate bile yapabilirsin.” seviyesine geri ulaşabildim.
Daha çok hikayesi var bunların ama yeterince uzattım bence 🙂 Özetle: Bacağı kırılan atları vuruyorlar. Neyse ki at değilim. Bedeninize iyi bakın, doktorları sevin.
Güzel Haftalar!
Sürç-i klavye ettiysem affola
10.01.2022