İçeriğe geç

İçimdeki Bilim Çocuk

Yıllardan 2006. Aytaç 9 yaşında ve sanırım dördüncü sınıfta. Astronomi konusunda o kadar meraklı ki, hızını alamayıp astrolojiye bile dalmış bi ara. Güneş sisteminde 9 gezegen var diye öğreten hocasına “ama Ceres, Eris ve Sedna da var yeni keşfedilen” diye bilgiçlik taslıyor. O gün de baya önemli bir gün. Güneş tutulması var. Heyecan bol ama Bilim Çocuk dergisinin dağıttığı tutulma gözlüğü evde unutulmuş okula giderken.

Tam tutulmanın İstanbul’dan geçmeyeceğini biliyordum ama genel heyecan ve biraz da inkar karışımı içerisindeyken bu beni pek de durdurmuyordu. “Biliyo musun, bugün güneş tutulması var?” diyip duruyordum arkadaşlarıma. Başkaları pek de paylaşmıyordu bu heyecanı tabii. Tutulmanın başlayacağı sıralarda müzik dersindeydik ve saatime bakıp bakıp tenefüse denk gelir mi acaba hesabı yapıyordum. Ders başlamadan öğretmenime gidip tutulma başlayınca dışarı çıkmak için izin istemiştim ama ikna edememiştim. Ben de dolayısıyla bütün ders oldukça bariz bir şekilde somurtmakla meşguldüm. Sonra tutulma vakti geldi. Ben hala sınıftaydım ve müzik sınıflarında cam olmadığı için hiç bir şey göremiyordum. Dolayısıyla artık olay çıkarmaya hazırdım. “Örtmenim lütfen çıkayım, bunu göremezsem bir daha 2060’a kadar beklemem gerekicekmiiş. 2060 çok uzaak! 64 yaşında olucam…”. Yaygaramdan sıkılan ve büyük ihtimalle bir öğrenciden alabileceği en makul dersten çıkma isteklerinden biri ile karşı karşıya olduğunu kabul eden müzik öğretmenim de en sonunda pes edip dışarı çıkmama izin vermişti.

Gözlüğüm yanımda değildi ama ufak bir inek olduğum için b-planım çoktan hazırdı. Bir yerde bir şeyler okumuştum “Gözlüğünüz yoksa şunu yapın.” diye. O yıllarda bırak instagramı falan, telefonum bile yok, nereden ne okudum hiç bilmiyorum. Ama gidip su sebilinden aldığım plastik bardakları keserek, biçerek, delerek bir şeyler yapmıştım ve güneşi şişko bir hilal şeklinde görebildiğimi hatırlıyorum. Peşimden başkaları da gelmişti öyle olunca ama onları pek hatırlamıyorum, benim odağım göklerdeydi. Bir de neyse ki beni öyle gören başka bir öğretmende tutulma gözlüğü vardı da, hayrına şu çocuk da iki dk bakıversin diye ödünç vermişti. Tam tutulma görememiştim tabii, coğrafi olarak mümkün değildi. Ama görev başarılıydı! 🙂

Sonra geldik yıllardan 2024’e. Aytaç bu sefer 27 yaşında. Nisan ayında Amerika’da tam güneş tutulması olacağını duymuş ve tutulma ablasına yakın bir yerden geçiyor mu diye haritalara bakınıyor. Ablamı arayıp “Gelsem sana 4 saat uzaktan geçiyormuş, 2 eyalet uzağa arabayla gider miyiz?” diye sormak verdiğim en iyi kararlardan biri oldu sanırım. Baya bir arada kalmıştım. İçimdeki çocuk Aytaç hala tam tutulma görememişti ve işten güçten yorulmuş yetişkin Aytaç’la “2 dakikalık bir olay için o kadar izin harcamaya, paraya, yola değer mi?”yi tartışıyorlardı. Üstüne üstlük ablam zaten beni bir ay sonra Almanya’da ziyarete gelecekti. Hiç optimize değil. (Neyi neye optimize ediyorsam.) Ama bazı kararlar verildi ve geriye dönüp bakınca cevap çok netti. Kesinlikle değdi.

2 dakika sürüyor aslında tam tutulma anı ama o 2 dakikaya varana kadar uzunca bir süreç var. Uçakla vardıktan sonraki kısımda bile, gölgenin geçeceği nereden izleyebiliriz, nerede kalırız, kaçta çıkarsak izlemeye gidenlerin trafiğini atlatırız gibi bir sürü plan gerekti. Hepsini atlattıktan sonra, başka bir kıtadaki ufak bir şehirciğin ortasında, yaklaşık 1000 kişi ile bir belediye binasının çimenlerinde tutulma saatini bekliyorduk.

Tutulma başladığında bile tam tutulmaya varana kadar 1 saate yakın bir süre var. Ay bu sırada yavaaş yavaaş Güneş’in önüne geçiyor. Bütün bu süre boyunca güneşe çıplak gözle bakmamak gerekiyor yoksa kendinizi hastanelik olan, ya da Google’a “Gözlerim niye acıyor?” diye soran insanlar arasında buluyorsunuz. Yeterince sabırlı olan insanlar olarak uslu uslu bekledik ve ısırığı git gide büyüyen bir Apple logosuna benzeyen Güneş siluetine baktık gözlüklerle. 1 saatin sonunda Ay artık doğru pozisyona geçmişti ve Güneş ateşten bir hilaldi. O kırmızı hilal git gide inceldi inceldi ve artık tek bir nokta bile kalmadığında gözlükleri çıkarıp Güneş’e dimdirek bakmanın vakti geldi.

Redditte biri %99’luk bir güneş tutulması bile %0’lık bir tam tutulmadır yazmıştı. Çok haklıydı. O son kırmızı nokta kaybolduğunda saat öğleden sonra 3’tü ve gökyüzü yıldızları görebileceğim kadar karanlık oldu birden. Ay’ın gölgesi sebebiyle rüzgar çıktı ve T-shirtle terlediğim bir gün dakikalar içinde mont giyecek kadar soğudu. Normalde asla bakmayacağım güneş gökyüzünde karanlık bir deliğe dönüştü. Kulağa çok basit geliyo “Güneşe bakmak.” ama hiç bakmıyoruz aslında. Gözümüz ucundan bile girince rahatsız ediyor saniyeler içinde. Direk bakmak bile başlı başına ilginç bir deneyim. Baktığım şeyin ne olduğunu bilmeme rağmen korkutucu bir “yanlışlığı” vardı kapkaranlık bir güneş görmenin. Neredeyse içinden bir şey çıkacakmış gibiydi. Ayın etrafından sızan renkli ışıklar ve hareye bakarken beynim kendini bunu uydurmadığıma ikna etmeye çalışıyordu. Gördüğüm hiç bir fotoğraf o şeyi gökyüzünde görmenin hissini vermiyor.

Tutulmalar sırasında hayvanların garip davranışları olur diye okurdum hep ama insanların da hayvan olduğunu düşünmemiştim o cümleleri okurken. Etrafımdaki herkesten heyecan çığlıkları ya da alkış sesleri duyuyordum. İnsanlar sanki bir konserde sanatçı sahneye çıkmış gibi gökyüzünü ve doğayı alkışlıyordu. Sanırım en tatlı bulduğum kısmı da buydu çünkü alkışlamakta gayet haklılardı. Belki şelaleri, yıldırımları, kayan yıldızları ya da bir tavuskuşunu falan da alkışlamalıyızdır.

Sonunda güneş ayın arkasından tekrar doğduğunda da yeterince tadını çıkaramama gibi bir his kaldı içimde. Kendisine 2 dakikadır bakmama rağmen beynim algılamayı reddetti ve kayıt edemedi gibi geldi. Herkes birbirine “Sen de gördün mü bunu?” der gibi bakıyordu.

O an bir film sahnesi olsa gökyüzüne bakan 9 yaşındaki Aytaç’la 27 yaşındaki Aytaç’ı yan yana 2 karede görürdük. Küçük Aytaç kendi baktığı güneşi ve elindeki plastik bardakları bir tarafa fırlatıp benim kareme zıplardı, gözleri fal taşı gibi açılırdı ve bana da bir beşlik çakardı.

“Çocukken yapmayı sevdiğiniz şeyleri yapın.” Sık sık duyarım, pek severim. Yetişkinlik baya uğraştırıyor bu aralar ama çocukluğumdan vazgeçmemek de güzeldi. Bir sonraki tutulmada (İspanya 2026!), ve belki bir gün kuzey ışıklarını ya da plankton yakamozlarını falan görebilirsem gireceğim benzer triplerde de görüşmek üzere 🙂

27.07.2025