Selammm 🙂
Münih’te günler iyice kısaldı, havalar soğudu, içecekler soğusun diye buzdolabına değil, camın önüne, balkona vs konmakta. Yılın karanlık ve soğuk yarısı iyice etkisini gösterirken bu haftaki konumuz şarkılar, şiirler 🙂
Aytaç’ın Şiirlerle İmtihanı
Ben dinlediğim şarkıları kurcalamayı hep sevmişimdir. Bir parçanın çoğunu sevmeyip, iki dizesindeki derin bir ifadeyi ya da bir kaç dörtlüğündeki melodiyi çok sevebiliyorum. Şarkılarda söylenenleri, arkalarındaki hikayeleri de dinlemeyi seviyorum. Bir cümleyi duyup “Şair burada ne demek istemiş?” gibi lisede gıcık olduğumuz soruları, kendi kendime müzik dinlerken sorabiliyorum.
Ve şarkının ruhu duruma uymayınca, mesela gittiğim bir düğünde Careless Whisper çaldığında “bu şarkı aldatmak üzerine” diye takılabiliyorum. Ya da Tom Odell’in Another Love şarkısının bir kısmının bir anda direniş ve protesto şarkısı olarak kullanılmasına başta kendi kendime error verdim. Kullanılsın, çalınsın ne olacak tabii ama dikkatimi çekiyor. Bunları düşününce neden çok sık Serdar Ortaç dinlemediğimi anlayabilirsiniz diye düşünüyorum. 😂
Geçenlerde biraz merakımı serbest bıraktım, nereye gidiyorsa takip ettim. Bir arkadaşım bana Canozan’ın Lavinia diye bir şarkısını attı. Şarkıyı zaten çok sevdim. Melodisi çok tatlı, akustik bir düet. Bu tanıma giren şarkıların %90’ını direk seviyorum zaten. İçinde bir hikaye var gibi bir hali var, düet yapanlar birbirine konuşuyor gibi vs vs. Bir iki kere dinledim, sonra bir durup sordum. “Lavinia ne ki?”.
Google Amca önce Shakespeare’den bahsetmeye başladı. Onun eserinde bir generalin ölen kızıymış, mezarında büyüyen çiçeğe de onun ismini vermişler. Tamam da, Canozan-Shakespeare ne alaka? Bir sonraki sonuca baktım. Özdemir Asaf şiiri “Lavinia”. Dedim tamam bu daha makul. Okuyunca bir tanıdık geldi zaten. (“Sana gitme demeyeceğim / ama gitme Lavinia”) Fark ettim ki bu şiir, hatırlamadığım için lise hocalarımın beni cık cıklayacağı şiirlerden biri. Sadece şiir de değil, Asaf’ın şiir kitabı. Sayfanın yan tarafında da hemen reklamı çıktı kitabın, Alman Amazon’unda bile varmış. Bu kadar denk gelmişken aldım ve hayatımda üçüncü defa kendi isteğimle şiir kitabı almış oldum.
Geldi, okudum. Şaşırtıcı olmayacaktır, bazı şiirler gerçekten güzeldi. Ama paylaşmaya daha değer bulduğum kısmı şu: Bazı şiirlerini o kadar beğenmedim ki. Kendimi sorguladım, benim bunu beğenmemeye hakkım var mı diye. Sadece “Eh, o kadar etkilenmedim” gibi de değil. Resmen “O ne ya öyle”, “Burası olmamış”, “Buna öyle bakılmaz ki” diye düşündüğüm şiirler var. Şiir kişiye özel demek ki diyerek alıştırdım kendimi olaya. Modern sanat müzesine gidince de sonuçta bazı esere “Aa ne güzel!” diyorum, bazısına “Bu ne ya?!”.
Kitapta bildiğim iki şiir daha vardı, ikisi de şarkıydı çünkü. Biri “Çizik”. Ona zaten saygılar, hürmetler. Duman şarkısı olması dışında, yeterli miktarda uzun mesafe ilişkilerde bulunmuş biri olarak onu bilmesem ayıp olurdu. (“Geleceğim, bekle dedi, gitti../ Ben beklemedim, o da gelmedi./ Ölüm gibi bir şey oldu.. / Ama kimse ölmedi.”)
Diğerinin şiir olduğunu bile bilmiyordum. “Sen Kocaman Çöllerde”. Kendisini ben yine Canozan şarkısı olarak tanıyordum. Üstüne üstlük bu şarkı, genel olarak bolca beğendiğim, ama iki dizesine kıl olduğum şarkılardan biriydi.
Sözlerini güzel ama bir yeri var, hep bir alttan alttan kulağımı tırmalar. “Sen hem hastalık, hem sağlık gibisin” diye. Hiç yumuşatmadan söylüyorum, ilk dinleyişlerimde “Canozan 5 dk daha harcayamamış mı o dizeye” diye düşünmüştüm. Şiir eleştirmeni olma niyetim hiç olmadı ama çok ahenksiz buluyorum orayı. “Hastalıkta sağlıkta” sözüne bir gönderi var tabi ama “sağlık gibisin” çok boş/anlamsız geliyor, “hastalık gibisin” de, “küfür et daha iyi” gibi bir his uyandırıyor.😅 Halbuki hemen öncesindeki dize şiir gibi: “Varlığım varlığında / bir nefes aldığında / sanki bir sonbahar / rüzgarı içime dolar.”
Özetle fark ettim ki ben hayatımı hem Özdemir Asaf’ı severek, hem de durup durup eleştirerek geçiriyormuşum, haberim yokmuş. Haberim oldu, paylaşayım dedim. 😂 Şiir kitabı okumak da farklı geldi. Dopdolu sayfalar yerine, sadece birkaç dize ile oturmak “Bir durup çiçekleri koklamak” eyleminin, kitap okuma versiyonu gibi.
Kapanış
Hazır şiir konusundayken de bir mini konu daha ekleyerek bitiriyorum bu yazıyı. TikTok’da yeni jenerasyon şairleri kendi şiirlerini okuyup video olarak paylaşmaya başlamışlar. Öyle görünce çok hoşuma gitti. Çünkü şairi hiç bilmeyince, ya da 50 yıl önce yaşamış, sadece siyah beyaz fotosundan gördüğün biri olarak görünce bir kopukluk oluyor. O şiiri yazan şairlerin sanki işiymiş öyle hissedip öyle yazmak da, onlar normal insan değilmiş gibi bir algı oluşuyor bende. Hani sizin bizim gibi seviniyor, üzülmüyorlar da, onlarınki meslek icabıymış gibi. Böyle benim yaşlarımda insanların kendi şiirlerini, o şiiri onlara yazdıran hisler videoda yüzlerinden okunurken kaydedip paylaşmaları çok daha gerçek geldi. İnsan Kütüphanesi gibi…
Thanks for reading my TED Talk 😁
Güzel haftalar!
21.11.2022