Selam :))
Münih’ten bir kare ile başlıyorum bu haftaya.

Sonbahar Günü
Münih’in pastırma yazının artık herhalde son günleri sonrası kış yavaştan artık geliyorum diyor. Buranın beğendiğim yanlarından biri, hangi ağaç türü olduğunu bilmesem de bütün şehri sapsarı hale getiren ağaçları. Sarı derken, baya baya sarı:

Şimdi de evin camından bakınca karşı kaldırımdaki ağaçların yeşilden sarıya ve kırmızıya dönmesini izliyorum.

Güzel yaz günleri sonrasında hala dışarıda rahat rahat oturulabilen renkli sonbahar günlerinde mevsim, ama işin sinir bozucu kısmı bu aşama oldukça kısa sürüyor. Bu yapraklar döküldükten biraz daha sonra yerler çamur, gök gri, ağaçlar yapraksız gibi daha sayabileceğim betimlemeler içeren bir aşama başlıyor. Kar yağdıktan üç gün sonraki yol kenarında biriken siyah kar yığını ile kuzen bu olay. Koskoca yeşil bir parkın sarıya dönmesini izlemek hala güzel bir keyif ama. Sonrası da sıcak şarap mevsimi zaten burada.
Son Bahar Günü
Ben de bu güneşli pazar günümü dibine kadar kullanıp şöyle geçirdim: Şirkettekilerle 1 saat şehir dışına nehir boyunca bisiklet sür. Orada bir bira bahçesinde otur. Şehre dönüp arkadaşlarınla nehire gir. Çimlerde otur. Mantı ye. İçecek bir şeyler al. Üşüyene kadar biraz daha çimlerde otur. Eve bisikletle dön. Yorgunluktan ıslakları çantadan çıkarmayı hatırlamadan uykuya dal. 😅 Son aşama da nazar boncuğu.
Kitaplar
Bu aralar kitaplara iyice düştüğüm bir dönemdeyim. Hem zaman ayırabildim, hem de zaman ayırmayı istettiren kitaplar bulabildim. Bir de Almanya’da hiç kitabım yoktu, bavula ağırlık olmasın diye hep Kindle’dan okuyordum. Elimde kitap tutmak da çok güzel geldi.
Make Time (Jake Knapp ve John Zeratzky) günümüz standartlarında sürekli meşgul olmamız ve sürekli dikkatimizi dağıtan dipsiz kuyulara çekilmemiz arasında, gerçekten yapmak istediğimiz şeylere zaman kalmamasını ele alıyor ve insanı “varsayılan ayarlarını” sorgulamaya davet ediyor. Zamanın kontrolünü geri almak ve kendi istediğiniz gibi değerlendirebilmek için yöntemler, taktikler, alışkanlıklar içeren bir kitap. Hem bunlardan seçin deneyin, size ne yarıyorsa onu kullanın diyorlar, hem de kendi hikayelerini de araya katıyor yazarlar. Keyifle okunuyor, iç de rahatlatıyor, fikir de veriyor. Sanırım tamamen bu kitap hakkında bir yazı yazacağım önümüzdeki haftalarda.
Anything You Want (Derek Sivers) kendi şirketini kurup, büyütüp sonra da satmış bir müzisyen girişimcinin aslında şirketinin büyümesini istememesi, çalışırken koyduğu ve bozmadığı kendi kuralları ve bu süreçte öğrendiklerini, herhangi bir kitapta gördüğüm en az ve öz şekilde anlattığı 90 sayfalık bir kitapçık. Girişinde yazıyor yazar: “Ne öğrendiysem 1 saatte okunabilecek bir şekilde yazmak istedim” diye.
The Sandman: Act I (Neil Gaiman), fantastik edebiyata düşkünlüğümü düşününce üst üste 4 non-fiction kitap okuyup araya fantastik sıkıştırmasam olmazdı. Neil Gaiman, DC ile bu karakteri aslında çizgi roman formatında yaratmış. Şimdi de alıp çizgi romanı radyo tiyatrosuna çevirmişler, ben de audiobook olarak dinledim. Spiderman’in dövüştüğü kumdan adam değil bu. Rüyaları kontrol eden ölümsüz bir karakterin kendini ve insanları anlamaya çalışması üzerine bir hikaye. Hiç radyo tiyatrosu dinlememiş olmadığımdan da olabilir ama yazarın kendi kitabını kendi okuması, ses efektleri ve karakterleri sadece sesleri ile tanımak çok hoşuma gitti.
Güzel haftalar!
Aytaç
04.10.2021

