İçeriğe geç

Benim Yeni Yılım Ekim’de Başlar

Sizde durumlar nasıl bilmiyorum ama bende yeni yıl hep Ekim civarlarında başlıyor gibi. Genelde ocak ayında gelen his “bir şeylerin değişmeşi beklentisi altında hiçbir şeyin değişmemesi” gibiyken, ekimde dökülen yapraklarla birlikte “Tamam kapatıyoruz bu yılı, toparlayın son konuları, seneye yine geliriz.” hissi de geliyor. Hatta sezon finali verildiğini kabullenince alttan alttan yeni bir sezona başlayan dizi hissi geliyor. Doğum günümün Eylül sonunda olması, 20 senelik eğitim hayatımın her yılının bu civarda başlaması, belki de en çok da zaten soğumakta olan havanın git gide daha da erken kararması bu hissin arkasında. Ben de bütün bunların inadına iki senedir bu zamanlarda son bir kere daha göle giriyorum 10 derecede ama ona bir sonraki yazıda geleceğim.

Bu momentumu alıp yıllık değerlendirmemi yaptım yine. (Böyle bir şey var, tekrar tekrar paylaşıyorum :)). 2-3 senedir yılda bir kez son 12 ayda çektiğim tüm fotoğraflarıma bakıp, bütün bir yılı bir masaya yatırıyorum bu kitapçığın ilk 4-5 sayfasını doldurarak. Güzel anların üzerinden geçildi, bir-iki aferin denildi, birkaç hata barizleşti ve belli başlı gazlara gelindi. E zaten ben yazana kadar Kasım’ın da yarısına gelindi. Bu konuda benim gibilerdenseniz yeni yılınızı kutlarım. “Gibilerdenseniz” gibi muazzam kelimelere yer veren Türkçe’mize de buradan sevgilerimi iletiyorum.

Güzel Bir Tavsiye, Tam Zıttıyla Nasıl Bir Arada Var Olabilir?

Ben okuduğum, dinlediğim her yerden özlü söz / tavsiye toplamayı çok severim. Anların içindeyken sanki her şey bize özgüymüş gibi geliyor ama biraz etrafa bakınca fark ediyorsun ki hiçbirimizin derdi özel mözel değil aslında. Çoğu hakkında yüz tane şarkı, cilt cilt kitap, 60 yıllık şiir ya da hint asıllı bir abiden youtube videosu var. O yüzden başkalarının hayatı nasıl yaşamayı seçtiğini görmeyi seviyorum.

Son 12 ayda yaşadığım bir sürü şey “Hell Yeah or No!” tavsiyesi yörüngesinde geziniyor gibi hissediyorum. İstemediğim şeylere zaten hayır diyen bir insanım, orada bir sıkıntı yok. Ama sözün sahibi diyor ki bu yetmez. Evet demek için gereken heves alt sınırını bir hayli yükselt. Bir şey “Oley” değilse çok düşünme hayır de. “İyi hadi”, “Tamam”, “Olur/Olabilir” seviyesindeki her şeyi de “Hayır”a çevir, enerjini ve zamanını “Oha, tabii ki!”lere, “Hadi!”lere, “Hell Yeah”lere sakla diyor. Sadece etkinlik daveti olarak da değil, insanlara, hobilere, hayat kararlarına, iş tekliflerine, satın alma kararlarına, evet-hayırlı her karar için. Tam olarak bu mantığı kullanarak taşınmama kararı verdim bu yıl. Hayata bolluk bakış açısından bakabiliyorsan harika bir höristik.

Ama nasıl oluyorsa bunun tam tersi bir mantığa da bayılıyorum. “You never regret a swim.” Yıllar önce bir filmde duymuştum. Film uçtu hafızamdan, diyalog kaldı. Suya girmeden önce gelen “Su şimdi soğuk mudur?”, “Daha yeni kurumuştum”, “Islanacağıma değer mi?” gibi mıymıylanmalar ve üşenmelere karşı şu bakış açısını sunuyor: Kimse hiçbir zaman “keşke yüzmeseydim” demez. Eline yüzme fırsatı geçerse o kadar çok düşünme, evet de, yüzülen metaforik sudan pişmanlık çıkmaz diyor. Aynısı duşa girmeye, yürüyüşe çıkmaya ya da kitap okumaya vs de kesinlikle geçerli.

İki fikrin de kendilerine uygun durumlarda sade ve güzel geliyor olmaları bir yandan hoş olsa da, bu kadar zıt iki prensibin kafamda aynı anda var olabilmesi hafiften aklımı kurcalıyor. İkisinin de hemfikir olduğu bir ortak payda ayrı bir harika zaten: “Çok düşünme” 😂

İTÜ’de “Managerial Decision Making” hocama kocaman bir karar için danışmıştım. Bana bütün dönem milyon tane metot öğreten adam büyük hayat kararları için “Yatağına uzan, sakin bi müzik aç, biraz tavana bak, içinden geleni dinle” algoritmasını önermişti. Sizin hayatınızda hangisine daha çok ihtiyacınız varsa, ikisi de hizmetinizde. Başka bir zıt ikiliye geliyorum:

“Eğer her şey kontrol altında gibi hissediyorsan yeterince hızlı gitmiyorsundur.” Bu sözü kimin söylediğini duyunca havası biraz kaçıyor. Mario Andretti, Formula 1 sürücüsü çünkü, başka ne diyecekti ki, “Kaplumbağa yarışı kazanır” mı diyecekti? Ama biraz daha metaforik alınca sözü, yapmak istediğim ve yapmam gereken her şeyin arasında ortaya çıkan yetişememe, kontrol kaybı hissini bir güzel normalleştirip kucaklıyor ki. Dertleşmeli muhabbetler sırasında bunu söylediğim iki arkadaşımın sözü duyunca bir oh çektiklerini gördüm.

Ama bu gaza getirici, hayatı stresli ama dolu yaşamaya teşvik eden cümlemizin yanında bir de “Dur ve çiçekleri kokla.” var. Yine basitliğine bayılıyorum, 3-4 kelimeyle acelesizliği, ufak sakin şeylerin değerini bilmeyi benimsiyor ve bu da çok güzel. Ama ikisi birden nasıl olacak? Mario’nun dediği de hoşuma gittiydi.

“Tarafını seç!”lik bir durum da değil bence, aradaki ince nüanslı mükemmel dengeli zen ortak noktayı bulmalık da değil. “N’aparsanız yapın işte” diyip bir optimistik nihilizm videosu bırakıyorum buraya. En iyisi ben hiçbirini yapmayıp biraz TikTok’a, Insta’ya falan bakayım. (!)

Bu Ara, Bir Ara, Ara Ara…

Ben bu mail-blog’a başladığımda dünya oldukça sıkıntılı bir dönemden geçiyordu. Sokağa çıkma yasakları ve evde geçirilen süreler ile her hafta yazmak gibi bir rutin öngördüysem de uzun süredir tempomdan öyle bir zaman ayırmıyorum. O yüzden blog’un adını Aytaç’ta Bu Ara yapmaya karar verdim. En sevdiğim blogdan bir ifade çalıyorum: “New Post Every Sometimes”

Güzel haftalar!
Sürç-i klavye ettiysem affola
10.11.2023