İçeriğe geç

Münih isimli derin dondurucudan selamlar :))

-1 derede güneş açtı diye kendimi “Aa hava ne güzel” derken bulduğum kısmındayız yılın yine. Ben yazıyı yollayana kadar havalar geri ısındı biraz ama yazının çoğu -6 derece yazılmıştı. 2023’ün son çeyreği biraz dolu geçti ve yazmadan atlamak istemediğim bir yıl sonu oldu. Bu seferki düşünce yazısından çok catch-up yazısı. Koca bir nazar boncuğu dikerek, başlıyorum.

Patates: 1 – Aytaç: 0?

Bir tatlı patates ile aramızda tatsız bir mevzu oldu. Çorba yapmaya çalışırken kocaman şef bıçağımla patates yerine iki parmağımı kesmiş bulundum ansızın bir akşam. Yaramaz çocukluğum dolayısıyla ortalama üstü bir miktar yaralanma ve sakatlanmam oldu hayatımda ama ilk defa durmaya pek niyeti olmayan bir avuç dolusu ılık kan ile bakışırken buldum kendimi. Sadece kırmızı görebildiğim için kesiğin ne kadar kötü olduğunu bile göremedim, birden fazla parça görmediğime şükredip, dirseklerimden kanlar damlayarak komşumun kapısına koştum.

Bu noktada bir miktar içinizi kaldırmış olabilirim. Ama deneyimin görsel olarak aşırılığını aktarmak istedim. Alt tarafı birkaç dikişle hallolacak bir kesikti. Ama yarattığı yaygara karşısında hem ne yapacağımı şaşırdım hem de kendi vücuduma “amma abarttın be” derken buldum kendimi (bkz. self-love). Bir yandan da ne kadar daha kötü olabileceğini ve iyi yırttığımı düşünüyordum.

Almanya’da daha hiç hastaneye gitmemiştim. O da bir deneyim oldu. Hep bana doktorların ve hemşirelerin ingilizce bilmediğinden bahsediyorlardı. Acile giderken konumuzla alakalı Almanca kelime dağarcığımı sorguluyordum. Durum kendini açıklıyordu gerçi ama “derdimi anlatacak kadar” Almanca’ma yeni dert eklenmiş oldu. Tabii ki hastaneye vardığımda hemşire Türk çıktı, doktor da Alman değildi. Yaşasın küreselleşme.

2-3 hafta boyunca 1-2 cm’lik bir kesiğin bile bütün rutinimi ne kadar alt üste edebildiği gerçeğiyle uğraştım. Gitar için 5 sağlıklı parmak gerekiyor. Yüzme yasak. Spora gidip dikişleri attırmaya hiç niyetim yok. Salsa yaparken karşımdakinin elimi tutması gerekiyor. Tek elle bulaşık pek yıkanmıyor, bulaşık yıkanmayınca yemek de yapılmıyor ve her ne kadar yeni bir deneyim olmasa da plastik poşete sarılı bir şekilde duşa girmeyi hiç özlememiştim. Arkadaşlarım bouldering’e çağırmak için de tam bu haftaları seçtiler. 😅

Parmağımı istesem de kıvıramıyordum, yoksa başka bir anlam aramayınız.

Neyse ki kısa bir sürede geçecek şeylerdi. Şu anda neredeyse tamamen iyileştiği için gülerek anlatıyorum. Çünkü en akılda kalan kısmı arkadaşlarım oldu. Gece gece kan içinde bile kapısını çalmaya çekinmediğim bir komşum olduğu için de, turistliğe geldiği ülkede benimle hastaneye gelip, benim için koridordaki kan izlerimi temizleyen bir arkadaşım olduğu için de gerçekten şanslı hissediyorum 🙂

Gelin Halayı Yok Mu?

Dikişlerim alındığı gibi soluğu Amerika’da aldım ve aktarmalarıma koşarak zar zor yetiştiğim uzun bir yolculuk sonrası ablamın düğününe vardım 🙂 Düğünlerde genelde dans pistinden olabildiğince uzak duran Aytaç Işık, düğün ablasının olunca bir düğün dolusu Amerikalıya damat halayı öğretip kültürümüzü yayma görevini üstlendi. Hem de kendi isteği ve fikriyle. Önceden hazırlık olsun diye Almanya’da evde tek başıma halay çekerken çektiğim bir videomu atmıştık katılanlara, hem de düğünün ortasında damat halayı workshopu yaptık. Kariyer açısından B-planım artık Damat Halayı Koçluğu.

Çekilen videoları buradan paylaşmıyorum ama beni gördüğünüzde sorarsanız göstermeye ikna edilebilirim. Çiftimizi her detayını kendi elleriyle, istedikleri gibi planladıkları düğünlerinde heyecanlı, musmutlu ve sevdikleriyle görmek de çok güzeldi. Kıtalar arası lokum lojistiği planları, Kapalı Çarşı’dan damatlık alışverişi telaşı ve telefonla düğün planlama workshopları sonrası düğünün keyfini çıkarmanın vaktiydi onlar için. Teknoloji sayesinde, gece 3’e kadar telefon kamerasından düğünü izleyen anneannemin dijital katılımıyla tam olarak çağımıza uygun bir düğün oldu.

-Ne Zaman Uçağın? -Bilmiyorum ki, kısmet…

Bir süre daha gezdikten sonra işe ve Münih’e döndüm ama orada da beni Helsinki’ye bir iş gezisi bekliyordu. 2 gece sürmesi gereken iş gezisi, 5 gün Helsinki’de mahsur kalmamla ve sonunda pes edip kar fırtınası geçene kadar birkaç günlüğüne İstanbul’a dönmemle sonlandı. Keyifli geçirdim bu süreyi ama sürekli bir “burada ne kadar kalacağım” ve “nasıl döneceğim” belirsizliği baya yorucuydu. Her sabah bir umutla otel odasını boşaltıyor, bütün gün laptopta çalıştıktan sonra akşamları da olmadı diye geri dönüp bir gün için daha check-in yapıyordum. “Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerden ibarettir.” Ben Münih’e dönmeye çalışıyordum. Hayat dedi ki boşver, kar fırtınası geçene kadar İstanbul’a git, gece 1’de evin kapısını çal, sürpriz yap 🙂

Bu gezi sırasında networkümün değerini bir kere daha görmüş oldum. Çalışmam gereken günlerde ufak otel odası masasında çalışmak yerine Helsinki’deki müşterilerimizden birine “Sizin ofiste çalışabilir miyim” diye sordum ve kendime manzaralı bir masa edindim. ESTIEM sayesinde de Helsinki’de bir sürü arkadaşım vardı. Sanki hep orada yaşıyormuşum gibi “Aa ben de arkadaşımla o taraflardayım, gelsene iş çıkışı”, “Otelde sıkılırsan gel bizde kal”, mesajlarıyla ilk kez gittiğim bir şehirde bile evde hissediyordum. Patronumun Helsinki’de neden bu kadar arkadaşım olduğuna bir türlü anlam verememesi de komiğime gidiyordu.

Soğukla İlişkim

Bu sırada soğukla aramdaki gelişen ilginç ilişki de hakkında yazamadan daha da ilerledi. Ben aslında ekim sonunda 10 derecede göle girebilmiş olmamı gayet başarı saymıştım ve bir yazıda bundan bahsetmeyi planlıyordum. Ama sıra ona gelmeden Helsinki’de bir akşam hissedilen -19 derece havada donmaya başlamış Baltık denizine girdim. Hatta yetmedi, arada saunada ısınıp 6-7 kere tekrar girdim. Münih’e dönünce de bu momentumu devam ettirdim. En son başarım fırtınalı bir Münih sabahında nehre girip, 4 derece akarsuda 5 dakika kalabilmem oldu. “Neden” sorusunun cevabı üç parçadan oluşuyor: evrene karşı genel bir inat, bunu yapabiliyor olmanın gereksiz tatmini ve aşırı hayatta hissettirmesi. Tavsiye ederim 🙂

Sizin nasıl geçiyor? Yılınız nasıl başladı? Hep ben yazıyorum, 1-2 satır da siz bana yazın 🙂
(Maili cevaplaya basarsanız sadece ben görüyorum cevapları.)

Güzel haftalar!
Sürç-i klavye ettiysem affola
30.01.2024